Korkuluk

Korkuluk , korkuluk …

Sabahları karşılaşıyoruz seninle.

Ya üst geçitte, ya ışıklarda, ya da kaldırımda yürürken. Hafta içi mesai saatleri gibi alışkanlık olmuşsun bende. Seninle rastlaşmadığım zaman merak etmeye başlıyorum.

En son geçen hafta görmüştüm seni. Oturup hesap ettim. Tam üç sabahtır görmüyorum seni!

Araya hafta sonu girince nasıl olsa Pazartesi -mutlaka- rastlaşırım dedim kendi kendime. Günler o rahatlıkla geçti.

Pazartesi sabahı üst geçitte görmeyince seni, ışıklara doğru heyecanla yürüdüm. Yoktun! Karşıdan karşıya geçenlerin arasında sana benzeyen de yoktu. Işıklarda bekledim. Yeşil yansa da bekledim. Çünkü kaldırımda görmeme korkusu sarmıştı beni artık.

Gelip geçenler bana bakıyorlardı. Olup bitenin farkında olan bir bendim. Bilerek hayatın olağan akışına engel oluyordum. Ama ne yapabilirdim ki başka? Seni görmek, sadece seni görmek istiyordum. Bu bütün meramımı bitirecekti.

Alışkanlık dedim ya. Seni bir şekilde görmem gerekiyordu. Ve içimde gitgide büyüyen bir korku vardı; “Seni görememe korkusu!”

Hava çok soğuktu. Gördüğüm lüzum üzerine sanırım; her tarafımdan ateşler yükseliyordu. Herkes montuna sarılmışken ben ceketimi çıkarmayı düşünüyordum. Durduğum yer durulacak bir yer değildi. Mecburen karşıya geçtim. Ağır adımlarla yürüyordum. Köşeden görünmen için neler vermezdim! Ayaklarım gitmek istemiyordu. Aklım, beynim tamamen sana odaklanmıştı. Bir adım atıp karşıya bakıyordum. Karşı kaldırıma da bakmıyor değildim. Belki karşı kaldırım sana daha konforlu gelmiştir diye, önüme bakmadan bir karşıma bir de karşı kaldırıma bakarak yürüyordum.

Artık adım atacak yol kalmamıştı. Çalıştığım yerin kapısına gelmiştim. İçeri girmek istemiyordum. Son bi kez arkama bakayım dedim. Belki geçersin, belki görürüm diye. Yok, geçmedin, görmedim, belki de göremedim, bilmiyorum, bilemiyorum..

Akşama kadar abuk sabuk bir halde çalıştım ne yaptığımı bilmeyerek. Eve gidip, yarın aynı saatin gelmesini beklemekten başka çarem yoktu. Zaman hızlı geçsin istiyordum, geçmiyordu.

Beklenti olunca zaman geçmiyor zaten!

O günü bitirmeyi çok istiyordum istemesine de; sonra yine aklıma seni görememe korkusu geldi. Amansız bir karamsarlığa yakalandım. Oturduğum koltukta umudumun ve karamsarlığımın bitmez kavgasını izliyordum. Kavga o kadar uzun sürdü ki, çalar saatin alarmı durdurdu bu kavgayı.

Ümitle ve korkuyla yola koyuldum.

Her gün seni gördüğüm saatte, olmam gereken yerde olmalıydım.

Ah yıkılası üst geçit! Üst geçitte yine yoktun. Ellerim titremeye başladı. Bana ilk selam verenle kavga etmek için hazırdım. Sinirli adımlarla ışıklara kadar geldim. Yine yeşil yanıyordu. Yine sen yoktun. Ağlamamak için kendimi öyle kasıyordum ki. Avazımın çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Sanki bir el ağzımı sıkı sıkı kapatıyordu. Bütün gücüm bitmiş gibi hissediyordum. Adım atacak hal kalmamıştı bende. Bir kaldırım kalmıştı elimde tutunacağım. “Ya göremezsem” korkusuyla amaçsızca yürümeye devam ediyordum. Bu kez de göremezsem seni ne olacak hiç bilmiyordum.

Mesai saatinin çekim gücüne yenilmiştim.

İş yerinin kapısında durdum. Bitmiştim artık. Yol boyunca görememiştim ya, daha tutamadım kendimi. Artık sinirden mi bilmiyorum. Hıçkırmaya başladım. Her hıçkırıkta göğsüm acıyordu, boğazım yanıyordu. Geçmiyordun bir türlü, göremiyordum seni! Kısılmış bir müzik sesi geliyordu ta derinlerden.

Gözlerimi sımsıkı kapatıyordum. Ben gözümü sıkı sıkı kapatırken müzik sesi yükselmeye başlıyordu. Ben inatla zorluyordum, ses de yükseldikçe yükseliyordu. Müzik sesi beni artık rahatsız etmeye başlayınca, öfkeyle birden açtım gözlerimi! Telefonum çalıyordu. Etrafıma bakındım. Film izlerken uyuyakalmışım. Telefondaki resme bakıp güldüm. Üst geçitte, ışıklarda ve kaldırımda aradığım yüz telefonun ekranında bana gülümsüyordu.

Korkuluk isimli hikayemizi okuduğunuz için teşekkür ederim.

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir