Renk A Renk

Ren A Renk

Ne gözüm görüyor, ne kulaklarım duyuyor. Zar zor birkaç nefes alabiliyorum, kulaklarımda hissettiğim acı nefesimi kesiyor. Ve zar zor aldığım her nefes canımı acıtıyor. Tek hissettiğim biraz sonra ruhumda ve bedenimde bir gümbürtü kopacak. Hissetme yetimi kaybettim sanırım. Gecenin hiçbir rengini görmeye tahammülüm yok. Ne bu gece doğan ayın beyazını tanıyabiliyorum, ne de yıldızların mavisini.

Acıyan kulaklarımdan, acının ayak seslerini duyuyorum. Bir ses diyor ki, biraz sonra görmeye ve duymaya başlayacaksın. Ya sen en içi parlayan gözlerim içinden çıkan çiçek renkler, en ala şarkıları söyleyen gözler; daha farklı ne duyup ne göreceğiniz olabilirdi derken en siyah geldi gözlerimin önüne evet en siyahla tanıştım. İçinde en siyah yağmurların yağdığı, en siyah şimşeklerin çaktığı, yıldırımların en siyah düştüğü simsiyah dünyaya bakıyorum.

Sesler duyuyorum. Birşeyleri harap etmeye çalışan hazırlık sesleri; kemiklerim ağırmaya başladı. Bir sürü bir sürü ince sızı sanki randevu dakikasına yetişir gibi türlü yönlerden koşmaya başlıyor. Offf çok fazla oldu sayıları ve vücudumun her yerine dağılmaya başladılar; evet bütün kemiklerime dağılan gittikçe artan, gittikçe acıtan can alıcı ağrılar. Bütün bu olup bitenlerle nasıl başa çıkacaktım. Kaç dakika, kaç saat, kaç hafta sürecektiniz. Kaç saat olmuştu yüzümü ellerimin ardına alışım. Korkaklığın verdiği güçsüzlükle ellerimi yüzümden çektim ne olacaksa görmeliydim. Yenilgime hazırmıydım? Hazırlıyorlarmış.

Canım çok acıyor. Uyumayı denemeliyim; aslında biraz da ağladım ne zaman rahatlatır ki beni gözyaşlarım. Canım çok acıyor. Şimdi aldığım nefesle bu sefer daha güçlü sesler çıkararak ağlamaya başlıyorum. Ben kalbime asılıyorum, kalbim bana asılıyor şu karanlık gecede birbirimizden başka hiç kimsemiz yok. Bu gece ikimizden garip, ikimizden masum hiç kimse yok. Sitem ediyoruz birbirimize en güzel maviyi alıp sevmeye gidilir mi hiç…

Yine kabus bildiğim ağrılar artmaya başladı. Parçaladıkları camların kırıkları olmalı. Kemiklerime batan en can alıcı darbeler, hiç nefes aldırmadan; canım öylesine acıyor ki; yatağım kırıklarla doldu kıvrana kıvrana yere atıyorum kendimi, yüzümü yere yapıştırıyorum, farkında değilim alnım bir sağa, bir sola darbeler atıyor acı dolu sesler çıkarıyorum yine simsiyah şimşek çakıyor ardından yağmurlar iniyor gözlerimden; hiç mi dinmez bu can acısı, dinmiyormuş.

Dünya sabahı hazırlamış ama ne bulutun mavisini ne de yaprağın yeşilini görüyorum. Şu kemiklerimin acısı bitse şu canım bir nefes alsa, uyusam en azından acılarımla uyusam ve zaman dolsa.

Aklımın anca yettiği şeyi yapıyorum ve zar zor yarılanmış gözlerimle dışarıya çıkıyorum. Evet uyku hapı almalıyım uyandıkça içmeliyim zaman çabucak geçmeli. Çünkü sormuştum tüm bu hazırlığı yapanlara “Kaç gün sürecek” diye. “Kalbin çok güçlü hemen iyileşmeyi bekleme”

Eczacı, intihar edeceğimi düşünüyor vermiyor uyku hapını eve dönüyorum. Gözlerime yapışan kalbimle yine siyahı izlerken Fransa da Hukuk Fakültesinde öğrenciyken aşık olan Ertuğrul Amca (kendisi bey dememizi istemezdi) geliyor gözlerimi ziyarete “Bak sana ne aldım” parlak ışıl, ışıl mavi getirmiş bana. Ona en yakışan gömleğinin mavisi bu, Sarah’ yı ilk öptüğü gün giydiği mavi bu ve iki yıl sonra Fransaya tekrar gidip vedalaştığı mavi bu, otuzbeşyıl sonrada tekrar görürüm ümidiyle gittiği mavi bu ve ona yazdığı aşk mektuplarını benimle paylaştığı gün giydiği mavi bu.

O uzatıyor ben maviye yetişemiyorum. Canım çok acıyor diyorum. Bekliyor ve ben can acısından bitkin düşüyorum.

Uyuduğuma inanamıyorum, gözlerime yapışan kalbim pencere kenarına ilişmiş Ah!!! Ertuğrul Amca ben uyurken bütün maviyi odaya mı dağıttın sen!!! Yataktan hızlıca kalktığımın farkında olmadan pencere kenarına gidiyorum. Bütün renkler şımarmış, kulaklarımdaki uğultular yerini senfonilere bırakmış. Maviyi kalbime basıyorum. İyileştim mi ben?

Gel bakalım diyor Ertuğrul Amca şu senfonide bir vals yapalım. Yine tatlı sesinden sözcükler dağılıyor maviye. “Sen nokta koymaya kıyamazsan hayat gelir, bir elinle saçımızı okşarken diğer elinle noktayı koyar; ince ince, tel tel atılan ilmekleri sökmesi öyle kolay olmuyor”. Ne öğrendik diyor” “Bütün bu acılar iyileşmek içinmiş” ve birden ikimiz hep bir ağızdan “Aşık olmak çok güzelmiş” diyoruz. Hayatlarımıza kahkahamızı bırakıyoruz. O ise….

Renk A Renk isimli hikayemizi okuduğunuz için teşekkür ederiz.

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir