Kışın Sessizliği: Kar Altında Bir Gün

Kış, her zaman olduğu gibi, bir sabah sessizce şehri kapladı. Bir rüzgar, soğuk ve keskin, tüm caddeleri dolaşarak şehri uyandırdı. Kar taneleri, ince ince ve nazlı nazlı düşüyordu. Her biri, bir kristal gibi parlıyor, havada dans ederken başka bir dünyadan geliyormuş gibi görünüyordu. Dışarıda her şey donmuş, her şey bembeyaz olmuştu. Şehir, normalde koşuşturma içinde olan insanlarıyla birdenbire sanki bir masala dönüşüverdi.

Evinden dışarı adımını atan Ivan, kışın o benzersiz sakinliğini hissetti. İlk adımını attığında ayakları karın içine gömüldü. Karın sesini sevdiği için, ayakları ne kadar derinlere gitse de, yürümekten zevk alıyordu. Her adımda, karın altındaki sessizlik daha da derinleşiyor, sadece kendi nefesinin sesi, soğuk havanın ve ayak izlerinin bıraktığı yankılar duyuluyordu. Çevresindeki her şey bembeyaz, sanki her şey taze ve temizdi. Nehrin üzerindeki buzlar bile, yer yer bir cam gibi parlıyordu.

Ivan, bu karla kaplı dünyada yalnız değildi. Yolda yürüyen yaşlı bir kadının elinde, yarım daire şekline bükülmüş, soğuktan rengi solmuş bir sepet vardı. Kadın, uzun paltosunun yakalarını sıkıca kapamış, kafasında eski bir kasket vardı. Yavaş adımlarla ilerliyordu. Ivan ona yaklaşırken, kadının yüzündeki ifadeyi fark etti. Ne üzgündü ne de mutlu… Bir şeyler arayan, ama bulamayan bir yüz ifadesi vardı. Sanki yıllar önce kaybolan bir şeyin peşindeydi.

Kadına yaklaşıp selam verdi. “Merhaba, teyze. Bugün kar çok güzel, değil mi?”

Kadın, yavaşça başını kaldırarak Ivan’a baktı. Gözlerinde yaşanmışlıkların derin izleri vardı. “Evet, evlat. Kar her zaman güzeldir. Ama her kar, bir şeyi gizler. Bir zamanlar bende karın altındaki o güzel dünyayı keşfetmek istemiştim. Ama yıllar sonra fark ettim ki, her karın altında bir şey kaybolur.”

Ivan biraz şaşırmıştı. Kadın, yavaşça sepetinden bir kaç küçük beyaz taş çıkararak Ivan’a doğru uzattı. “Bu taşları al, evlat. Kar, her şeyin görünmeyen yüzünü gösterir. Bir gün bu taşlar sana doğru yolu gösterir, ama her şey zamanla olur.”

Ivan, kadının sözlerini anlamamıştı ama bir şekilde taşları alıp cebine koydu. Kadın yavaşça uzaklaştı, karın içinde kayboldu.

Yavaşça yürümeye devam etti. Şehirdeki hayat durmuş gibiydi, ama bir şekilde içindeki huzur, dışarıdaki kışın soğukluğu ile çelişiyordu. Ivan bir süre daha yürüdü, yollarını kardan göremese de, yalnızlık hiç olmadığı kadar anlamlıydı.

Bir süre sonra, Ivan eski bir çınarın altına geldi. O çınar, çocukken ona ne kadar güçlü olduğunu anlatan babasının en sevdiği ağaçtı. Şimdi, o ağaç, kışın sert rüzgarlarına dayanarak dimdik duruyordu. Ivan, cebinden kadıncağızın verdiği taşları çıkarıp, ağacın dibine koydu. Bir şeyin yerini bulmuş gibi hissetti. O an, kışın güzelliği, karın soğukluğu ve yalnızlığın verdiği huzur bir araya geldi.

Ve o an fark etti, belki de kış sadece bir mevsim değil, bir yolculuktu. Karın altındaki kaybolan şeyleri bulmak, zaman alırdı. Ama her şeyin kendi zamanı vardı. Yalnızlık ve kar, aynı anda hem en güzel hem de en sert duyguları barındırıyordu. Ivan, derin bir nefes alıp, yürümeye devam etti. Karın altında kaybolan ne varsa, bir gün gün yüzüne çıkacaktı.

Yayımlayan