Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | 3. Bölüm

Bingöl, seni çatık kaşlı bir güneşle karşılamıştı. İstanbul’dakine benzemiyordu güneş burada. İzmir’dekine de benzemiyordu. İnsanları ısıtmak için değil de yakıp kavurmak için gökyüzünde duruyor gibiydi. Kızgın, acımasız, anlayışsız. Denizin olmadığı şehirde, güneş terk edilmiş mutsuz bir sevgili gibiydi.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | 3. Bölüm” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 2

Aramak, sesini duymak istiyorsun. Sonra iki saat önce konuştuğunuz geliyor aklına, vazgeçiyorsun. Arkadaşlarıyla televizyonda futbol maçı izleyecekti, bölmek  istemiyorsun. Mutfak çok soğuk, üşüyorsun. Sobanın sıcağı çekiyor seni. Oturma odana dönüyorsun.

Aklında bugün sağlık ocağında yaşananlar. Beşinci kızını doğuran gencecik kadını düşünüyorsun. Hemen hemen seninle yaşıt. Sana göre değişebilecek kötü kader, bitmesi gereken bir talihsizlik; onun içinse kendi seçmediği ama itirazsız sürdüreceği yaşam, kaskatı bir gerçek.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 2” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 1

Oldukça soğuk bir gece. Rüzgârın uğultusu pencerelerden içeri davetsiz bir misafir gibi girmekte. İstesen de kovamayacağın, ilgisiz kalamayacağın bir Tanrı misafiri. Ağaçların yapraksız dalları, karanlıkta çıplak insan kolları gibi koparcasına sallanıyor. Sanki onlar da üşüyorlar, yalnız kalmak onları da ürkütüyor sanki ama gururlu ve kararlı bir şekilde, dimdik ayakta duruyorlar.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 1” okumaya devam et

Hiçbir Şey Koyunun Gülü Yemesinden Daha Önemli Değildir

Onu tanıdığımda on iki yaşında, ortaokula yeni başlamış küçük bir kız çocuğuydum. Türkçe öğretmenim tanıştırmıştı bizi. Hani en değerli armağanlar en beklenmedik anda ve alelâde bir paketin içinde karşımıza çıkarlar ya, işte benim için de o sabah yaşanan öyle bir mucizeydi. Küçük Prens’im diğerlerinden hiç de farklı başlamayan bir okul günündehayatıma girmişti. O günden, onu tanıdıktan sonra hayat,benim için asla eskisi gibi olmadı; yaşamak herkesin farkına varamadığı bambaşka ve gerçek bir anlam kazandı.

“Hiçbir Şey Koyunun Gülü Yemesinden Daha Önemli Değildir” okumaya devam et

İki Kere İki Beş Eder Mi?

İlkokulda, sayılarla ilk tanıştığımda kafam karışmıştı. Bizim sokak büyüktü ama sonu vardı. Geceler çok uzundu ama muhakkak gün ağarırdı. Babam çok uzun boyluydu ama kapıdan sığardı. Gördüğüm, bildiğim her şey bir yerde sonlanıyor, bir yerlere sığıyordu ama sayıların sonu yoktu! Aklım o yaşlarda bunu almasa da hayran olmuştum ben rakamlara. Devamlı toplar, çarpardım; aklımın yetmediği işlemlerde babamdan yardım alırdım. En sevdiğim ev ödevi, rakamların arasındaki ilişkiyi düzenlemekti. O kadar disiplinliydi ki onlar, asla hata yapmana izin vermiyorlar, kural dışı bir adımı da ne yaparsan yap kabul etmiyorlardı. En küçük yanlış, sonuca ulaşmanı engelliyor, seni çıkmaz sokaklara götürüp bırakıyordu. Cebine minik bir abaküs atmayı akıl edemediysen eğer, sonun Hansel’le Gretel’den de beter oluyordu.

“İki Kere İki Beş Eder Mi?” okumaya devam et