Senle Değil Benim Kavgam | 2.Bölüm

Çevresine kendi elleriyle bir duvar örmüştü. Otuz beş sene boyunca bu duvarların arasında yaşamaktan hiç şikayeti olmamıştı. Şimdiyse ne yapacağını bilemiyordu.

Duygularını serbest bırakmak, içinden geldiği gibi davranmak istiyordu ama korkuyordu. Oğuz’u çok seviyor ama yaralanmaktan korktuğu için bunu tam olarak gösteremiyordu. Üç aydır birlikteydiler, bir kere bile onu sevdiğini söyleyememişti.

“Senle Değil Benim Kavgam | 2.Bölüm” okumaya devam et

Senle Değil Benim Kavgam | 1. Bölüm

Evin içinde bir aşağı bir yukarı dolaşıp duruyordu. Kararsızdı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama zerre kadar uykusu yoktu. Her gece bu saatlerde çoktan uyumuş olurdu. Hayatındaki hemen hemen her şey gibi uykusu ve uyuma süresi de oldukça düzenliydi. Her akşam aynı saatte, aynı şekilde yatar; sabah da daha saatin alarmı çalmadan aynı saatte, yattığı biçimde kalkardı. Hayatındaki düzen ve istikrar onun övünç duyduğu konulardandı. Bazıları onu tekdüze ve sıkıcı bir hayat sürmekle suçlayabilirdi belki ama o, kendi düzenlediği alışılmış hayatının sınırları içinde huzurlu ve güvendeydi.

“Senle Değil Benim Kavgam | 1. Bölüm” okumaya devam et

İletmeyişim | 3. Bölüm ( Final )

Hiç olmazsa küçümseyen bakışlarla onu ezelim. Bir dakika hâkim bey, itiraz ediyorum. Müvekkilimin amacı olmayabilir. Belki de var ama henüz o da bilmiyor. Lütfen ezmeyelim, ona ikinci, hatta olmadı üçüncü bir şans verelim. Sanığın yakınları hep bir ağızdan bilindik bir tekerlemeye başlar:
Şeytan aldı, götürdü, satamadan getirdi.
Şeytan, insanların amaçlarını da çalmış olabilir mi?

“İletmeyişim | 3. Bölüm ( Final )” okumaya devam et

İletmeyişim | 2.Bölüm

Hayatının önemli bir bölümünü araştırma yapmaya vakfettiğinin herkes tarafından bilinmesi ve sahip olduğu bilimsel birikimin takdir edilmesi gerektiğine inanan orta yaşlı akademisyen, dinleyicilerin birbirinden oldukça farklı gibi görünen ama aslında tepki oldukları için hepsi de aynı kategoride değerlendirilebilecek olan tepkisel ifadeleriyle ilgilenmiyor gibiydi.

“İletmeyişim | 2.Bölüm” okumaya devam et

İletmeyişim | 1. Bölüm

Her gün yaptığı gibi elinde az önce pişirdiği şekersiz kahvesi, evin en sevdiği, kendini rahat ve güvende hissettiği köşesine oturdu. Kahvesini, günlük gazetesini, yarısına bile bir türlü gelemediği kitabını, okurken beğendiği bölümleri işaretlediği mavi kalemini sehpanın üzerine her günkü gibi yerleştirdi. Müziğin sesini ayarladıktan sonra odaya bir göz gezdirdi. Her şey yerli yerinde ve en düzenli insanı bile rahatsız edecek derecede düzenliydi. Yapılması gerekenler yapılmış, akılda tamamlanmamış hiçbir iş kalmamıştı.

“İletmeyişim | 1. Bölüm” okumaya devam et

Kendi Düşen Ağlamaz | 4. Bölüm (Final)

Serap beğenirdi saçlarımı. Birkaç aydır kestirmem için dil döküyor. Sevinç, diğer kadınlar seni beğenmesin diye öyle istiyordur, diyor. Doğrusu bu hiç aklıma gelmemişti. “Sevgilim, inan bana kısa saç sana cool bir hava verecek. Bir denesene.” cümlesinin kadın dilinde “Diğer kadınların seni beğenmesini istemiyorum. O yüzden de kırpılmış koyun bir sevgiliye razı oluyorum.” anlamına geldiğini ben asla çözemezdim. Dedim ya biz kusurlu yaratılmışız.

“Kendi Düşen Ağlamaz | 4. Bölüm (Final)” okumaya devam et

Kendi Düşen Ağlamaz | 3. Bölüm

Ne diyeceğim ben şimdi ona? Dün geceyi nasıl açıklayacağım? Doğruyu söylesem inanmayacak, daha doğrusu anlamayacak; yalan söylesem, o da bana yakışmayacak. Yeni bir sakal, bıyık sendromu işte. Böyle söylüyorum ama seçeneğim yok aslında. Yalan söylemeye mecburum. Zorla yalan söyletiyorsun bana Serap. Sana hep doğrulatı söylemek istiyorum, olmuyor, izin vermiyorsun. Vicdanımla arama giriyorsun Serap, aramızı gittikçe daha çok açıyorsun. Aramız kırılmış fay hattı gibi sayende. Enkaz altında kalıyorum, sesimi duymuyorsun. Her şeyi zorlaştırıyorsun. En başta da aşkı. Saçma sapan bir çekişmeye çeviriyorsun. Sevgiliden çok sorgu memuru gibisin. Nerdesin, kimlerlesin, niye aramıyorsun…

“Kendi Düşen Ağlamaz | 3. Bölüm” okumaya devam et

Kendi Düşen Ağlamaz | 2. Bölüm

İçimdeki ses, yine homurdanmaya başladı. Sevmez o böyle muhabbetleri. Sadakat, erdem listesinin en başındadır onun için. O erdem listesi yapar, ben sevgili listesi. Maalesef bu iki listenin kesişim kümesi boş, birleşim kümesiyse şimdilik imkansız.

Tek gözlerimiz benziyor zaten, bir de keçi inadımız. Gerçekçi, ılımlı, düzenli, kimseleri kıramayan Nazan’ın mantıksız, kararsız, aklına eseni yapan, plansız oğlu Selim. Adımı Selim koyması da bir işe yaramamış ne yazık ki. Halim zaten imkansız, ama asla selim de olamadım ben. Olmak da istemiyorum. Bana sorsaydı Rüzgar koy derdim adımı ya da ne bileyim Bora, Poyraz, Karayel bile olur hatta. Eseyim, geçeyim, bir daha da geçtiğim yerlere geri dönmeyeyim. “Zevzek zevzek konuşma, böyle konuların şakası olmaz. Allah’ın sopası yok oğlum.” “O senin Allah’ın Nazan’cığım. Benim Allah’ımın sopayla mopayla işi yok zaten.” Başını iki yana sallarsın şimdi.

“Kendi Düşen Ağlamaz | 2. Bölüm” okumaya devam et

Kendi Düşen Ağlamaz | 1. Bölüm

Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor. Çok içmişim yine, gözümü açmak zulüm gibi geliyor.  Gözlerim kepenkleri kapatmış bu sabah, yine grevdeler. Çalışma şartlarından şikayetçiler. Sosyal haklarının düzenlenmesini istiyorlar. Haklılar, biliyorum. Onlara son sendika toplantısında söz verdim, isteklerini samimiyetle gözden geçireceğim. Kapitalist sisteme inanıyorum ben, ama onlar bunu bilmiyor, söylemedim. Olsun, ben de kapitalist sistemin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum zaten, kulaktan dolma, sanal âlemden duyma bilgiler. Ne geceydi ama.

“Kendi Düşen Ağlamaz | 1. Bölüm” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Final

Kar iyice şiddetlendi, tipiye döndü. Göz gözü görmüyor. Göz, görmek istemeyince gökyüzü pırıl pırılken de kör oluyor. Aceleyle giyiniyorsun. Telefon tekrar çalıyor. Doktor Samet, acele etmeni isteyecek diye telaşlanıyorsun. Neyi ne zaman yapman gerektiğini biliyorsan sana hatırlatılmasından hoşlanmıyorsun. “Kapıdayım, hemen çıkıyorum doktor bey.” “Nereye çıkıyorsun, hasta mı var?” Emre’nin sesini duyunca ister istemez gülümsüyorsun, yumuşacık oluyorsun, tüy gibi hafifliyorsun.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Final” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | 3. Bölüm

Bingöl, seni çatık kaşlı bir güneşle karşılamıştı. İstanbul’dakine benzemiyordu güneş burada. İzmir’dekine de benzemiyordu. İnsanları ısıtmak için değil de yakıp kavurmak için gökyüzünde duruyor gibiydi. Kızgın, acımasız, anlayışsız. Denizin olmadığı şehirde, güneş terk edilmiş mutsuz bir sevgili gibiydi.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | 3. Bölüm” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 2

Aramak, sesini duymak istiyorsun. Sonra iki saat önce konuştuğunuz geliyor aklına, vazgeçiyorsun. Arkadaşlarıyla televizyonda futbol maçı izleyecekti, bölmek  istemiyorsun. Mutfak çok soğuk, üşüyorsun. Sobanın sıcağı çekiyor seni. Oturma odana dönüyorsun.

Aklında bugün sağlık ocağında yaşananlar. Beşinci kızını doğuran gencecik kadını düşünüyorsun. Hemen hemen seninle yaşıt. Sana göre değişebilecek kötü kader, bitmesi gereken bir talihsizlik; onun içinse kendi seçmediği ama itirazsız sürdüreceği yaşam, kaskatı bir gerçek.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 2” okumaya devam et

Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 1

Oldukça soğuk bir gece. Rüzgârın uğultusu pencerelerden içeri davetsiz bir misafir gibi girmekte. İstesen de kovamayacağın, ilgisiz kalamayacağın bir Tanrı misafiri. Ağaçların yapraksız dalları, karanlıkta çıplak insan kolları gibi koparcasına sallanıyor. Sanki onlar da üşüyorlar, yalnız kalmak onları da ürkütüyor sanki ama gururlu ve kararlı bir şekilde, dimdik ayakta duruyorlar.

“Hayat Bir Çelişkiler Yumağı | Bölüm 1” okumaya devam et

Hiçbir Şey Koyunun Gülü Yemesinden Daha Önemli Değildir

Onu tanıdığımda on iki yaşında, ortaokula yeni başlamış küçük bir kız çocuğuydum. Türkçe öğretmenim tanıştırmıştı bizi. Hani en değerli armağanlar en beklenmedik anda ve alelâde bir paketin içinde karşımıza çıkarlar ya, işte benim için de o sabah yaşanan öyle bir mucizeydi. Küçük Prens’im diğerlerinden hiç de farklı başlamayan bir okul günündehayatıma girmişti. O günden, onu tanıdıktan sonra hayat,benim için asla eskisi gibi olmadı; yaşamak herkesin farkına varamadığı bambaşka ve gerçek bir anlam kazandı.

“Hiçbir Şey Koyunun Gülü Yemesinden Daha Önemli Değildir” okumaya devam et

İki Kere İki Beş Eder Mi?

İlkokulda, sayılarla ilk tanıştığımda kafam karışmıştı. Bizim sokak büyüktü ama sonu vardı. Geceler çok uzundu ama muhakkak gün ağarırdı. Babam çok uzun boyluydu ama kapıdan sığardı. Gördüğüm, bildiğim her şey bir yerde sonlanıyor, bir yerlere sığıyordu ama sayıların sonu yoktu! Aklım o yaşlarda bunu almasa da hayran olmuştum ben rakamlara. Devamlı toplar, çarpardım; aklımın yetmediği işlemlerde babamdan yardım alırdım. En sevdiğim ev ödevi, rakamların arasındaki ilişkiyi düzenlemekti. O kadar disiplinliydi ki onlar, asla hata yapmana izin vermiyorlar, kural dışı bir adımı da ne yaparsan yap kabul etmiyorlardı. En küçük yanlış, sonuca ulaşmanı engelliyor, seni çıkmaz sokaklara götürüp bırakıyordu. Cebine minik bir abaküs atmayı akıl edemediysen eğer, sonun Hansel’le Gretel’den de beter oluyordu.

“İki Kere İki Beş Eder Mi?” okumaya devam et