Kadınlar ve Arabalar

Kadınlar ve Arabalar

Peşin açıklama: 

Saygıdeğer hanımefendi okuyucularımız  dilerlerse bu yazıyı “erkekler ve arabalar” şeklinde okuyup oldukça eğlenceli sonuçlar da çıkarabilirler. Atış serbest!

Açık söylemek gerekirse durduk yere kadınlar ve arabalar arasında bir benzerlik aramak aklıma gelmezdi. Ta ki “bir erkek eşinin kapısını açıyorsa ya karısı yenidir ya da arabası” lafını duyana kadar. Ondan sonra konudaki düşünceler kafamda dolaşmaya başladı.

Bir erkeğin bir arabadan onu almayı isteyecek kadar etkilenmesi ile bir kadına vurulması bir birine o kadar benziyordu ki. İkisine de kafayı taktıktan sonra  satın alıncaya/evleninceye kadar yerinde duramıyordu erkekler. Her iki durumda da kesenin ağzını açmaktan çekinmiyorlardı. Erkeklerin arabaya bakışı ve ona hayatlarında verdikleri yer, kadınlara kıyasla başka türlü bir şeydi. Tarihsel süreçte atlar ile kurulan binek-binici dayanışması ile erkeğin bineksiz kendisini eksik hissetmesi şeklindeki genetik kodlamanın nesilden nesile aktarılagelmiş çağdaş tezahürüydü sanki. Ama o arabaya sahip olduktan, ya da nazlı yar ile nikahlandıktan bir süre sonra, yani canım-cicim ayları geçtikten sonra pekçok şeyin başlangıçtaki büyüsünü yitirmeye başlaması niyeydi? Bulutların üzerindeki o gezinti daha uzun sürseydi ne olurdu? Cennetten fragman bu kadar mı demek istiyordu hayat bize? Her neyse…Artık elimizde bir nikah cüzdanı-ruhsat varsa da geriye hatırı sayılır kredi borçları kalıyordu.  Zaten o nikaha imza atılmadan, o ruhsat için borca girmeden de o malum elde etme tutkusunun yarattığı kaşıntı bir türlü geçmiyordu. 

Hiç bir arabanın sahibine verdiği keyif bir diğerini tutmadığı gibi, biz de -istesek de-hiçbirine  aynı değeri veremiyorduk. Yeni arabayı kasis ve çukurlardan gözümüz gibi sakınırken, 7-8 yaşındaki arabayı sakınmadan sürerdik bozuk yollara. 

​İlk araba macerasını hatırlayanlar bilir, üç beş kuruşu biraraya getirince ilk kez ayağını yerden kesecek bir makineye sahip olmanın heyecanı ile gördüğümüz her arabaya yapışırdık. “Kazası, boyası var mı? Ciddi bir masraf çıkarır mı? Ne kadar yakar?” soruları bizim için ilk arabada geçerli olmayan sorulardı. Bu açıdan bakınca ilk evlilik, ilk araba almaya ne kadar da benziyor değil mi? “ayağımı yerden bir kessin de” aklı ile “bekarlıktan bir kurtulayım da” aklı benzer hatalar yaptırıyordu insana. Bir süre sonra şikayetler başlasa da, geçmiş olsun! Medeni hukukta birinci sınıfta öğretilen temel kuraldır: “Satışta, teslim ile hasar alıcıya geçer”

​İlk araba cefakardır. Memleketin efsanesi ve benim ilk arabam olan Şahin gibi. Üzerinde şoförlüğü öğrenir, acemilerin kaçamadığı o bilindik kazalarla yıpratır, değerden düşürürsün. Ama kabul etmek gerekir ki bu deneyim seni daha iyi bir şoför yapar.  Bu tecrübeyle bir sonraki arabanı daha az yıpratırsın artık. İlk evlilik de hiç şüphesiz aynı tecrübeyi sana vermiştir. Nikah masasına beni ilk oturtan kadın benim için bir Şahin’di. Kocalığı ve evliliği onun üzerinde öğrendim. Sırf acemilikten çokça yıprattım.

Hiç kimse ilk evliliğinde kocalıkta usta olduğunu iddia edemez. Her erkek “çırak koca” olarak işe alınır, yetenekliyse “kalfa koca” olur, kalfalığını geliştirirse ve o zamana kadar ona ustalık beratını verecek kadınını kaçırmamış olursa “usta kocalığa” da ulaşır. Tabiri caizse hepimiz traşı ilk eşlerimizin başında öğrenmedik mi?

​Bazen ilk arabanın ulaşılabilirliğine kıyasla oldukça havalı kabul edilebilecek spor arabalar çıkar karşına. Aslında hem bakımı hem parçası masraflıdır. Ama havası aklını çeler insanın. Örneğin benim ikinci arabam olan km.si yüksek Golf gibi. Ruhsatı aldıktan sonra ilk uzun yolda, senden saklanan arızası birden ortaya çıkıverir. Bu da pahalı bir tecrübe olarak araba sevdası kronolojisinde yerini alır.

İkinci bayan Yılmaz da benim için bir Golf’tü. Beni bir üst sınıfa taşıdı, böyle bir standart olduğunu da öğretmiş oldu aslında.  Ama böyle bir arabanın sahibi kalmak benim için oldukça zorlayıcı olacaktı. Mecburen elden çıkarıp olay mahallini hızlıca terkettim.

​Yıllar yıllar içinde pek çok araba değiştirdim. Kiminin modeli, kiminin konforu kiminin de yakıtı cezbetti. Aldım, bindim ve elden çıkardım. Genellikle zarar etmediğimi söyleyebilirim. Bindiğimiz ise bize kar kaldı.

Şimdiki arabam ise ( Allah daha iyisini size nasip etsin) modeli yüksek, sessiz, konforlu bir Passat. İlk gördüğümde  “ne araba ama!” diye hayran hayran bakıp gözlerimi alamamıştım. Bende bıraktığı o etki hala aynı. Onunla yola çıktığımda beni yolda bırakmayacağını bilirim. Duruşu her haliyle “korkma, önceki arabalarının kötü anılarını sana unutturacağım” der gibidir. Ve ben her ona baktığımda, kapısını her açışımda “verdiğin nimete şükürler olsun Rabbim” diyerek dua ederim. Zira bu sınıf bir araba benim için bu zamana kadar ulaşılması zor bir zirve anlamına geliyordu.

​Yazı bitti. 

Ama hala okuduğunuza göre sizin merak ettiğiniz bir şey var sanırım Yeniden evlendim mi?

Hiçbir sürücü önceki arabasının çıkardığı masraf ya da o arabadan gördüğü maddi zarar nedeniyle sürücülükten vazgeçmemiştir. Ben de vazgeçmedim.

Ayrıntı mı?

​Cevabı Passat paragrafında. 

Kadınlar ve Arabalar isimli hikayeyi okuduğunuz için teşekkür ederiz.

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir